Selin Aktan biyografisi

Fotoğrafım
istanbul, Türkiye
Selin Melek Aktan, Cerrrahpaşa Tıp Fakültesindeki eğitimini tamamladıktan sonra İngiltere'de College Fashion Design bölümünü bitirdi. Belçikalı bir galeri sahibinin sergi teklifi ile profesyonel sanat hayatına başladı.Anadolu motif ve renklerinden esinlendiği ''orientalpopart koleksiyonuyla 2004 Zurih Art Show'un en avangard sanatçısı seçildi.Çalışmalarını Yunanistan Bulgaristan, Isviçre,Fransa, İtalya Polonya,Avusturya ,Danimarka, Mısır, LosAngeles,NewYork, Miami' de sergileyen Aktan'ın eserleri 2009da USA Museum of the Americas koleksiyonuna alındı. İtalya'daki İnsan Hakları sergisine davet edilen Aktan'ın''Savaşta Çocuk''eseri Caserta Müzesine alınırken,bu konudaki yazısı Amerika'daki surfax tarafından dünyayı besleyen en iyi makaleler arasına seçild.2007 de yayınladığı ''Aşk Selinde Uçuşan Melekler''şiir kitabı ÇYDD yararına satılan Selin,2010da eğitim projelerine destek vermek amacıyla söz ve müziği kendisine ait ''Rüzgarlara Fısıldadım ' 2012de ise ''Şaka gibi herşey''albümlerini çıkarttı.Aktan 2010 da Nişantaşı'nda Apeiron Artplus Galeriyi kurdu.

28 Şubat 2010 Pazar

HAYVANLARI SEVİYORUM









Beslemek için hiç hayvanım olmadı.
Galiba çok seyahat ettiğim için bana
ayak bağı olacaklarından korkuyorum..Evdeki çiçeklerim bile her uzaklara gidişimde evde özel düzenlemeler yapmamı gerektiriyor.Hem köklerimle evime, aileme, ülkeme çok bağlıyım ve onları hiç değiştirmeden bıraktırmayı seviyorum,hem de kuşlar gibi özgür olmayı,hiç bir yere ve hiç bir eşyaya bağlı kalmadan yaşayabilmeyi hayal ediyorum.Ne büyük bir çelişki değil mi?

İşte bakamasam bile onlara duyduğum bu sevgi yüzünden sürekli hayvan resimleri yapıyorum.Ben onların hayvan olduğundan bile kuşkuluyum.Onlar bence hayvan görünümünde insanlar.Benim oyun arkadaşlarım,özlediğim kardeşler.ayrıca hepsi de çok sevimli ve sevgi dolular))
ilk olarak kedi resimleriyle başladım bu işe..
2007 yılında Peru'ya yaptığım bir seyahatten sonra hayatımda beliriverdiler.Herkes de kedilerim olduğunu zannetti. Hayır ,benim iç kedim olmadı,hatta onlara elimi bile süremem.
Anne baba kavgasının olmadığı bir evde büyüdüm ben.
Bursa'da bahçesi kocaman,içinde kedilerin cirit attığı 4 katlı bir evimiz vardı,bir de kedilerle haşır neşir olmayı seven çok yaramaz bir ağabeyim..Ben uslu bir çocukmuydum onu bilmiyorum.Görevim daha çok ağabeyimin yaptığı her türlü haşarılığa asistanlık etmekti.Sıkıysa hayır de, saçımın çekilmesinden çimdiklenmeye kadar her türlü ağabey işkencesine maruz kaldığım söylenebilir.Tabi onun bunları yaptığını kimse görmediği için dışarıdan sürekli zırıl zırıl şikayet eden bir kız çocuğu gibi algılanmış olabilirim.Ama ağaçların tepesine çıkmayı,komşu evlerin damlarında dolaşmayı,komşumuzun bahçesindeki erik ağacının bizim bahçeye uzanan dallarından daha büyümeden papaz eriklerini koparmayı,bisiklete binmeyi hep ondan öğrendim.
O kediler ne zaman hamile,ne zaman doğuracak bilir,onları sıkı bir takibe alırdı.
Her türlü yaramazlığa göğüs geren,bize ne yapsak sabırla yaklaşan ve hiç cezalandırmayan bir annemiz vardı.Şimdi düşünüyorum da galiba o kocaman bahçe hem onun hem de bizim hayatımızı kurtarıyordu.Yaz aylarıyla ilgili tüm hayallerim hep o bahçe ile ilgili..Apartıman katlarında bunalım geçiren tüm kuzenlerimde bize doluşur,aklınıza gelen her türlü yaramazlığı yapardık.
Annem bir tek evdeki gümüşleri evcilik oynamak için bahçeye taşımamızdan şikayet ederdi. Bir de o bahçe kedilerinin kışın evin içine saklanıp gözden uzak bir köşede bebeklerini dünyaya getirmeleri olayı vardı ki,bu daha çok annemin
'aaa,bu kedi gardroba saklanmış,burada doğurmaya çalışıyor galiba''diye attığı çığlıklar ile sonlanırdı.
Akşam üzerleri işten yorgun argın gelen babamın bahçeyi gezip o gün bisikletle dolaşırken yapmış olduğu hasar tespit çalışmaları da çocukluk anılarım arasında
Sabah 5 te kalkıp akşamlara kadar çalışan ve yemek yedikten sonra yorgunluktan hemen gözleri kapanan babamın hayattaki en büyük hobisi o güzel bahçeydi.Güllerin en güzelini diktirir,yıldız çiçekleri,leylaklar,hanımelleri,kartoplarıve her çeşit meyva ağacı ile dolu o bahçeyi sulamaya bayılırdı.Küçük bir parktaymışçasına şekil verdirerek düzenlenmiş çiçek tarhlarının etrafında şimşirler vardı ve bunların bir kısmı hergün ağabeyimle benim daracık patikalarda yaptığımız bisiklet yarışına kurban giderdi.Babam bahçeyi sulama seansları sırasında bunu hemen fark eder ve ''çocuklar yine şimşirleri ezmiş ''diye söylenmeye başladığı anda,annem bize bir işaret çakar,bizde koşa koşa evin en üst katına çıkardık.Babacığımın oralara gelemeyeceğini bilir,sonra suçlu suçlu yemeğe inerdik.Zaten o saate kadar bahçe falan unutulmuş olurdu.Bu seferde evin tekir kedisi kapıyı tırmalamaya başlar,ağabeyim içeri almak ister,babam da kedinin eve girmesinden hoşlanmazdı..
Tekir o uyuduktan sonra gizlice içeri alınırdı.Babamın öyle çok otoriter bir insan olduğunu falan sanmayın.Çok az konuşan,işiyşe gücüyle meşgul bir insan olduğu için onun bir bakışı bile önemliydi bizim için.Belki de çocukluğumla ilgili hatırladığım evdeki tek huzursuzluk anısı kedi olduğu içindir ki,onları sadece gözümle seviyorum.Ama bu onların resimlerini yapmama engel olmuyor.Bu yıl nedense ayıcık resimleri yapmaya başladım ..Doğaya tutkum ve özlemim burada da ortaya çıkıyor,seviyorum ben hayvanları.

Posted by Picasa

Hiç yorum yok: