Selin Aktan biyografisi

Fotoğrafım
istanbul, Türkiye
Selin Melek Aktan, Cerrrahpaşa Tıp Fakültesindeki eğitimini tamamladıktan sonra İngiltere'de College Fashion Design bölümünü bitirdi. Belçikalı bir galeri sahibinin sergi teklifi ile profesyonel sanat hayatına başladı.Anadolu motif ve renklerinden esinlendiği ''orientalpopart koleksiyonuyla 2004 Zurih Art Show'un en avangard sanatçısı seçildi.Çalışmalarını Yunanistan Bulgaristan, Isviçre,Fransa, İtalya Polonya,Avusturya ,Danimarka, Mısır, LosAngeles,NewYork, Miami' de sergileyen Aktan'ın eserleri 2009da USA Museum of the Americas koleksiyonuna alındı. İtalya'daki İnsan Hakları sergisine davet edilen Aktan'ın''Savaşta Çocuk''eseri Caserta Müzesine alınırken,bu konudaki yazısı Amerika'daki surfax tarafından dünyayı besleyen en iyi makaleler arasına seçild.2007 de yayınladığı ''Aşk Selinde Uçuşan Melekler''şiir kitabı ÇYDD yararına satılan Selin,2010da eğitim projelerine destek vermek amacıyla söz ve müziği kendisine ait ''Rüzgarlara Fısıldadım ' 2012de ise ''Şaka gibi herşey''albümlerini çıkarttı.Aktan 2010 da Nişantaşı'nda Apeiron Artplus Galeriyi kurdu.

31 Temmuz 2010 Cumartesi

SELİN MELEK AKTAN' BODRUMDA




Eserlerini genellikle çocukluğun saf düş dünyasından alan ve naif figürleri ile tanınan Selin Melek Aktan Bodrum Dibekli Han sanat köyünde açtığı son sergisinde ,geçmişten aklında kalanları Anadoluya özgü desenlerle anlatıyor.

Taş mimarisi ve 4 ayrı sanat galerisi ile son yıllarda Bodrumlu sanatseverlerin gözde buluşma yeri olan Dibekli han Mimar Gülay ve Cenap Tezer çifti tarafından,

Yarım adanın betonlaşan mimarisine tepki olarak yaratılmış özel bir mekan..

Zaman zaman konserlere, söyleşilere ,özel film gösterilerine yer verilen Dibekli han bugünlerde biribirinden değerli sanatçıları ağırlıyor.

2004 yılında orientalpopart serisi ile Zurih art showun en avangard sanatçısı seçilen ve geçtiğimiz yıllarda bu seriden bir eseri Amerika’da müzeye alınan Selin Melek Aktan yıllar sonra bu koleksiyonun bazı parçalarını Dibekli Han da sergilemekten son derece mutlu olduğunu söyledi.

Aynı mekanda Prof.Erdinç Bakla’nın Truva ve Hitit konulu mermer heykelleri sergilenirken,köyün Nedim Günsur sokağında da Yasemin Doğan’ın resimleri yer alıyor.

Tuluyhan Çizgen tarafından gong sesleri ile açılan sergide Selin Melek Aktan’ın resimlerinin yanında yer alan şiirleri de büyük ilgi görüyor.

Sanatçı 2007 yılında geliri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine bırakılan ‘’Aşk Selinde Uçuşan Melekler’’isimli bir şiir kitabı çıkarmış,2010 da da kitaptaki bazı şiirlerden yola çıkarak yine eğitim projelerini desteklemek amacıyla’’Rüzgarlara Fısıldadım ‘’isimli 5 parçalık bir müzik albümü yapmıştı.




14 Nisan 2010 Çarşamba

MISIR YOLCULARI Selin Melek Aktan ve Setenay Özbek


Selin M. Aktan ve Setenay Özbek Mısır yolcusu
Selin M. Aktan ve Setenay Özbek Mısır yolcusu
Bu haber 12 Nisan 2010, Pazartesi 12:37:40 eklenmiştir.

Zaman zaman köşe yazılarında seyahat anılarını bizlerle paylaşarak turizmle ilgili görüşlerini aktaran yazarımız uluslar arası ressam ve heykeltraş Selin Melek Aktan şimdi de Mısır yolcusu.

Çağdaş Türk resminin iki güzel temsilcisi Selin Melek Aktan ve Setenay Özbek 3.uluslararası plastik sanatlar sempozyumu için Mısır'a gitmeye hazırlanıyorlar.
Son yıllarda Arap ülkelerinde ve Mısır'da , televizyon dizilerimize ve bunlarda oynayan dizi oyuncularına gösterilen yoğun ilgi şimdi de plastik sanatlar dalındaki sanatçılarımızla devam ediyor.
Bugüne kadar yurt dışındaki pek çok uluslart arası etkinliğe davet edilen Özbek ve Aktan dünya sanat piyasasında türk resim sanatını tanıtmaya çalışırken, bir yandan da çağdaş türk kadınının da temsilciliğini yapıyorlar.
15- 22 nisan tarihleri arasında, Mısır'ın gözde tatil beldesi SharmEl Seiyh şehrinde düzenlenen uluslar arası etkinliğe davet edilen iki ressamımız , 20 ülkeden konuşmacının katılacağı konferansta Çağdaş Türk resmini anlatacak,daha sonra da bir artshowa katılacaklar.
Etkinliğin organizatörü Mohammed Hamedah,çağdaş resim sanatında türk ressamları çok etkileyici bulduklarını belirterek bugüne kadar uluslar arası pek çok başarıya imza atmış Selin Melek Aktan ve Setenay Özbek'i ülkelerinde ağırlamaktan son derece mutlu olduklarını belirtti. Setenay Özbek geçtiğimiz yıl katıldığı Taşkent Bienalinden en iyi çağdaş resim ödülü ile dönmüş.Aktan'ında eserleri Amerika ve Italya'da müzeye alınmıştı. Daha önce de Bulgaristan sanat festivaline davet edilerek yine birlikte Türkiye'yi temsil eden iki arkadaş bu vesile ile Osmanlı İmparatorluğunun bugünkü Mısır sanatı üzerine etkileri ve eski Mısır sanatı ile ilgili araştırmalar yapmayı planlıyorlar.

Selin Melek Aktan ve Setenay Özbek Mısır'da



Kankiler Mısır YOLCUSU
14 Nisan 2010, 09:10
Çağdaş Türk resminin iki güzel temsilcisi Selin Melek Aktan ve Setenay Özbek 3.uluslararası plastik sanatlar sempozyumu için Mısır'a gitmeye hazırlanıyorlar.

TURKHABERLER İSTANBUL - Son yıllarda Arap ülkelerinde ve Mısır'da , televizyon dizilerimize ve bunlarda oynayan dizi oyuncularına gösterilen yoğun ilgi şimdi de plastik sanatlar dalındaki sanatçılarımızla devam ediyor.

Bugüne kadar yurt dışındaki pek çok uluslar arası etkinliğe davet edilen Özbek ve Aktan dünya sanat piyasasında türk resim sanatını tanıtmaya çalışırken, bir yandan da çağdaş türk kadınının da temsilciliğini yapıyorlar.

15- 22 nisan tarihleri arasında, Mısır'ın gözde tatil beldesi Sharm El Seiyh şehrinde düzenlenen uluslar arası etkinliğe davet edilen iki ressamımız , 20 ülkeden konuşmacının katılacağı konferansta Çağdaş Türk resmini anlatacak,daha sonra da bir artshowa katılacaklar.

2009 yılında da aynı etkinliğe katılan Aktan daha sonra Türkhaberler sitesinde Mısır'da bir Atatürk kızı adıyla izlenimlerini okuyucularla paylaşmıştı.

Etkinliğin organizatörü Mohammed Hamedah,çağdaş resim sanatında türk ressamları çok etkileyici bulduklarını belirterek bugüne kadar uluslar arası pek çok başarıya imza atmış Selin Melek Aktan ve Setenay Özbek'i ülkelerinde ağırlamaktan son derece mutlu olduklarını belirtti.

Setenay Özbek geçtiğimiz yıl katıldığı Taşkent Bienalinden en iyi çağdaş resim ödülü ile dönmüş.Aktan'ında eserleri Amerika ve Italya'da müzeye alınmıştı.

Daha önce de Bulgaristan sanat festivaline davet edilerek yine birlikte Türkiye'yi temsil eden iki arkadaş bu vesile ile Osmanlı İmparatorluğunun bugünkü Mısır sanatı üzerine etkileri ve eski Mısır sanatı ile ilgili araştırmalar yapmayı planlıyorlar.

18 Mart 2010 Perşembe

NİŞANTAŞI GÜNLÜKLERİ



Nişantaşı’nda oturmanın dayanılmaz ağırlığı
Bu yazı 18 Mart 2010, Perşembe 10:40:53 Sozcumagazin.net de Selin Melek Aktan'ın köşesinde yayınlanmıştur

1987 yılında Nişantaşı’nda Abdi İpekçi caddesinde oturduğumuz evin karşısında bir garaj, yanında da kırık dökük sandıkların içinde buruşuk elmalar satan bir manav dükkânı vardı.

Şimdi ki Prada mağazasının yerinde de Kızılay’a ait eski, yüzlü bir bina.
Sonra ne olduysa oldu, önce manavın yerine el kondu.
Bir müddet sonra da olun karşı kıyısındaki mahalle berberimiz yok oldu.
Restoranlar, butikler derken Rumeli caddesinin gözden düşmesiyle sonuçta parlayan yıldızıyla bir başka yer oldu Nişantaşı.
Üstüne üstlük yıllarca Avrupa yakası gibi bir dizi gündemimize oturunca Nişantaşı’nda oturan insanlar da farklı bir kategoride değerlendirilmeye başladılar.
Eğer hep bu semtte yaşıyorsanız farkında bile olmazsınız bunun.
Çünkü asla şık ve lüks bir semtte oturduğunuzu düşünmezsiniz.
Orası bildik bileli yollarını arşınladığınız bir mahalledir sizin için.
Sonra semtin dışına çıkıp, hele bir de uzak semtlerde oturan birileri ile bir vesileyle iş yapmaya başladığınızda birden farklı görüldüğünüzü hisseder ve şaşırıp kalırsınız. Mesela ekonomik krizden falan bahsedip pazarlık etmeye başladığınızda eğer o inanılmaz soruyla karşılaştırsanız yandınız demektir.
’Semt neresi abla’’diye başlayan alelade bir soruya doğrucu Davutluk edip ‘’Nişantaşı’’ demeyin de ne derseniz deyin.
Eğer ağzınızdan kaçırıp söylediyseniz, o andan itibaren kayıp noktasına doğru yön değiştirdiğinizi de bilmelisiniz.
Siz artık yaftalanmış etiketlenmiş, cebinde parası olan dolayısıyla da o satıcının gözünde her şekilde kazıklanmayı hak etmiş bir insansınızdır.
Ya söylenen fiyata razı olun, ya da çıkıp gidin oradan.
Bir kuruş bile pazarlık hakkınız kalmamıştır. Çünkü siz Nişantaşı’nda oturuyorsunuz.
Kendi semtinizde her istediğinizi yapabilirsiniz diye de sakın düşünmeyin.. Burada da Zeytinburnu’ndan gelen tezgahtar size haddinizi bildirmek için (çünkü o butikte çalıştığına göre devreye kontenjandan girmiş bir Nişantaşılıdır ),
’’ama bu fiyat bunun için biraz fazla’’ dediğiniz anda, gözleriyle sizi baştan aşağı süzer ve burnunu havaya kaldırarak
‘’Burası Nişantaşı hamfendi, siz gidin o zaman daha ucuz yerden alın, ona göre kalite ‘’der ve arkasını döner.
O kalite dediği malı geçen sene Floransa’daki açık pazarda 20 Euro ya gördüğünüzü, şimdi bu allı pullu dükkanda daha prezantabl sunuluyor diye kalitesinde bir değişiklik olmayacağını söylemek istersiniz. Ama daha da fazla nefrete maruz kalmayı kaldıramayacağınızı hissedince,
çakma Nişantaşılının karşısında,orada bulunmayı hak etmemiş dış kapının dış mandalı olarak görülen mütevazi ve terbiyeli bir Nişantaşılı olarak size yapılan bu aşağılanmayı sindirmeye çalışarak dışarı çıkarsınız.
En iyisi ben biraz Nişantaşı’nın yerli halkı hakkında bilinmeyenleri anlatayım da uzaylı yaratıklar muamelesi görmekten kurtulsunlar zavallılar.
Nişantaşında oturanlar nasıl insanlardır?
Nişantaşında oturan kişilerin çoğunun öyle lüks arabaları cipleri ,Porsche leri falan yoktur.Çünkü hem bu semtte oturup jeep kullanmanın görgüsüzlük olduğunu düşünürler.Hem de her yere yürüyerek gittikleri ve semtte de ciddi bir park yeri sorunu olduğu için araba almayı gereksiz bulurlar.
Paralarının hesabını gayet iyi bilirler ve onların pahalı ucuz kavramları daha çok bu semtteki yerlerle sınırlıdır.Yani Nişantaşı hudutları içinde yemek,kahve,çay,nerede ucuz nerede pahalı gayet iyi bilirler.Kendi kriterlerini dikkate alarak devamlı takıldıkları yerler vardır ve bunlar genelde Nişantaşına dışarıdan gezmeye ve alışverişe gelmiş insanlarla aynı değildir.
Çoğu Nişantaşılı birisi tarafından davet edilmediği, mecbur kalmadığı sürece hani şu Avrupa yakasında adeta bir semt klasiği olarak gösterilen Beymen Brasseri'de oturup yemek yemez.Hatta sağından solundan arabalar geçerken ,toz toprak yemeğinin üzerine yağıp kornalar zırıl zırıl çalarken insanların ne akla hizmet o masalarda zevkle yemek yediklerine şaşırıp kalırlar.
Ha görmek ve görülmek,paparazzilere yakalanmak için mi diyeceksiniz?
Nişantaşı ahalisi zaten her gün her dakika birbirlerini gördüklerinden böyle bir kaygıları yoktur.Hatta görülmemeyi tercih ederler.
Paparazzileri ve onlara yakalananları gördüklerinde
‘İnsanlar ellerinde alışveriş paketleri ile görülmeye, bu kadar hevesliyseler hadi heveslerini alsınlar bakalım da,niye burada ve bu semtte diye düşünür
,istemedikleri bir tiyatro sahnesiyle karşılaşmış gibi hızlıca yürüyüp giderler.
Çünkü sokaklarda gördüğünüz o kokoş kadınlar Nişantaşılı olmayıp,oraya başka semtlerden alışverişe veya arkadaşlarıyla görüşmeye,görülmeye gelmiş kişilerdir.
Hiçbir Nişantaşılı kadın çok özel bir neden olmadıkça dükkan dükkan gezip giyim alışverişine falan çıkmaz.
Onlar modayı ve değişen vitrinleri zaten günlük yaşam koşuşturmaları içinde dükkanların önünden geçerken görür,ancak gözlerine ilişen bir şey olursa içeriye girer bakarlar.
Nişantaş’ında her on metrekareye bir kuaför salonu düşmektedir ki,bunların nasıl iş yaptığına en çok da semt ahalisi şaşar kalır.
Çoğu semt sakini manikür pedikür haricinde, her dakika fön çektirmek için kuaföre gitmeyi ve uzun uzun o koltuklarda oturmayı saçma bulur.
Hanımlar genelde seçkin saç bakım ürünlerini kullanır ama bunu süsten ziyade bir sağlıklı yaşam programı içinde görürler.
Bu yüzden sokak aralarında yürürken kuaför dükkanlarının içine baktığınızda elemanların ya elindeki telefonda oyun oynadığını,,ya da her birinin bir koltukta gazete okuduğunu görürsünüz.
Her nasılsa burada işe başlayan her kuaför dükkanı bir süre sonra sanki doğurur . Bir dükkanda yetişen,eli biraz eli fön tutmayı öğrenen çıraklar hemen kendilerinin de tez zamanda patron olmaları gerektiğine karar verirler veüçü beşi bir araya gelip 4 metre ilerde yeni bir kuaför dükkanı açarlar.Bu yüzden eski semt sakinleri hangi kuaför dükkanına giderlerse gitsinler,orada muhakkak onları çok eskilerden tanıyan en ez bir elemanla karşılaşırlar.
Semtin bekarlarının evinde pek fazla yemek pişmez
Bu yüzden yolda birbirini gören yakın arkadaşların, "aç mısın?" sorusunun ardından en yakın kafeye oturup birer bardak bir şey içmeleri veya bir salata yemeleri alışılagelmiş şeylerdendir.
Bu yüzden bekar kesim genelde anne yemeğine hasret yaşamaktadır.,
Bir ahbaplarının evine davet edildiklerinde menüde dolma ,karnıyarık gibi yemekleri görünce muhteşem bir ziyafete konmuş modunda yaşayan kesime örnek teşkil ederler.
Genelde Nişantaşı’nda sosyal hayat yolda,markette,kitapçıda,dükkanda karşılaşmalarla sürer gider ve bu yüzden kimse kimsenin evine oturmaya gitmez.Akıp giden hayatın ve günlük koşuşturmaların arasına sıkışmış bu ayak üstü sohbetlerle herkes diğerinin hayatındaki değişiklikleri öğrenir.Çünkü o on dakikada karşılıklı hayat özetleri verilir bu yüzden dostluklar bitmeden yıllarca sürer.
Zaten semt sakinlerinin takıldığı yerler bellidir ve herkes birbiri ile göz aşinasıdır.
Aşk kafe eski yeni herkes için gözdedir.Semtin butik kitapçısı Reasürans pasajının altındaki Patika kitap evidir.Sahibi Müslüm gelen herkesi tanır,tanımadıkları ile de tanışır ve size kendinizi özel hisettirir.Oradan alış veriş ederken, DR da kasanın arkasında duran kızın algıladığı gibi herhangi biri olmadığınızı bilirsiniz.Yıllarca o semtte oturan bir Nişantaşlı olmanın en çok tadını çıkaracağınız yer o kitapçıdır.İstediğiniz gibi oturur,kitap karıştırır,işiniz uzunsa çayınızı içer,kasada da kötü muamele görmeyeceğinizi, bile bile kredi kartınıza kaç taksit yapılacağını sorabilirsiniz.
Nişantaşı sakinleri cumartesi geceleri ev davetleri harici sokaklara çıkmayı sevmez, sinemayı tercih ederler.Cities açıldığından beri destek reasürans pasajının altındaki sinema müşterisi oraya kaymıştır.

28 Şubat 2010 Pazar

Nasıl klip oyuncusu oluvermişim )))

Bazen bana izleyicilerim tarafından güzel sürprizler yapılır,ben de o zaman resim ve heykel sanatçısı olarak bir şekilde insanlara ulaşabildiğimi, onlarla kontak kurabildiğimi düşünür ve mesleğimin zorluklarına rağman yoluma devam edebilmek için güç kazanırım ..Bazen de kibar sanatseverler sergilerime ellerinde küçük hediyelerle gelir,gönlümü alırlar.Şanslı bir insan olduğumu düşünüyorum bu yüzden.
işte bu video da o güzel sürprizlerden biri...
Sevgili Ümit Yılmaz'a bu video çalışması için teşekkür ederim.Farkında olmadan klip oyuncusu oluvermişim)))

http://www.facebook.com/video/video.php?v=104181156269763

HAYVANLARI SEVİYORUM









Beslemek için hiç hayvanım olmadı.
Galiba çok seyahat ettiğim için bana
ayak bağı olacaklarından korkuyorum..Evdeki çiçeklerim bile her uzaklara gidişimde evde özel düzenlemeler yapmamı gerektiriyor.Hem köklerimle evime, aileme, ülkeme çok bağlıyım ve onları hiç değiştirmeden bıraktırmayı seviyorum,hem de kuşlar gibi özgür olmayı,hiç bir yere ve hiç bir eşyaya bağlı kalmadan yaşayabilmeyi hayal ediyorum.Ne büyük bir çelişki değil mi?

İşte bakamasam bile onlara duyduğum bu sevgi yüzünden sürekli hayvan resimleri yapıyorum.Ben onların hayvan olduğundan bile kuşkuluyum.Onlar bence hayvan görünümünde insanlar.Benim oyun arkadaşlarım,özlediğim kardeşler.ayrıca hepsi de çok sevimli ve sevgi dolular))
ilk olarak kedi resimleriyle başladım bu işe..
2007 yılında Peru'ya yaptığım bir seyahatten sonra hayatımda beliriverdiler.Herkes de kedilerim olduğunu zannetti. Hayır ,benim iç kedim olmadı,hatta onlara elimi bile süremem.
Anne baba kavgasının olmadığı bir evde büyüdüm ben.
Bursa'da bahçesi kocaman,içinde kedilerin cirit attığı 4 katlı bir evimiz vardı,bir de kedilerle haşır neşir olmayı seven çok yaramaz bir ağabeyim..Ben uslu bir çocukmuydum onu bilmiyorum.Görevim daha çok ağabeyimin yaptığı her türlü haşarılığa asistanlık etmekti.Sıkıysa hayır de, saçımın çekilmesinden çimdiklenmeye kadar her türlü ağabey işkencesine maruz kaldığım söylenebilir.Tabi onun bunları yaptığını kimse görmediği için dışarıdan sürekli zırıl zırıl şikayet eden bir kız çocuğu gibi algılanmış olabilirim.Ama ağaçların tepesine çıkmayı,komşu evlerin damlarında dolaşmayı,komşumuzun bahçesindeki erik ağacının bizim bahçeye uzanan dallarından daha büyümeden papaz eriklerini koparmayı,bisiklete binmeyi hep ondan öğrendim.
O kediler ne zaman hamile,ne zaman doğuracak bilir,onları sıkı bir takibe alırdı.
Her türlü yaramazlığa göğüs geren,bize ne yapsak sabırla yaklaşan ve hiç cezalandırmayan bir annemiz vardı.Şimdi düşünüyorum da galiba o kocaman bahçe hem onun hem de bizim hayatımızı kurtarıyordu.Yaz aylarıyla ilgili tüm hayallerim hep o bahçe ile ilgili..Apartıman katlarında bunalım geçiren tüm kuzenlerimde bize doluşur,aklınıza gelen her türlü yaramazlığı yapardık.
Annem bir tek evdeki gümüşleri evcilik oynamak için bahçeye taşımamızdan şikayet ederdi. Bir de o bahçe kedilerinin kışın evin içine saklanıp gözden uzak bir köşede bebeklerini dünyaya getirmeleri olayı vardı ki,bu daha çok annemin
'aaa,bu kedi gardroba saklanmış,burada doğurmaya çalışıyor galiba''diye attığı çığlıklar ile sonlanırdı.
Akşam üzerleri işten yorgun argın gelen babamın bahçeyi gezip o gün bisikletle dolaşırken yapmış olduğu hasar tespit çalışmaları da çocukluk anılarım arasında
Sabah 5 te kalkıp akşamlara kadar çalışan ve yemek yedikten sonra yorgunluktan hemen gözleri kapanan babamın hayattaki en büyük hobisi o güzel bahçeydi.Güllerin en güzelini diktirir,yıldız çiçekleri,leylaklar,hanımelleri,kartoplarıve her çeşit meyva ağacı ile dolu o bahçeyi sulamaya bayılırdı.Küçük bir parktaymışçasına şekil verdirerek düzenlenmiş çiçek tarhlarının etrafında şimşirler vardı ve bunların bir kısmı hergün ağabeyimle benim daracık patikalarda yaptığımız bisiklet yarışına kurban giderdi.Babam bahçeyi sulama seansları sırasında bunu hemen fark eder ve ''çocuklar yine şimşirleri ezmiş ''diye söylenmeye başladığı anda,annem bize bir işaret çakar,bizde koşa koşa evin en üst katına çıkardık.Babacığımın oralara gelemeyeceğini bilir,sonra suçlu suçlu yemeğe inerdik.Zaten o saate kadar bahçe falan unutulmuş olurdu.Bu seferde evin tekir kedisi kapıyı tırmalamaya başlar,ağabeyim içeri almak ister,babam da kedinin eve girmesinden hoşlanmazdı..
Tekir o uyuduktan sonra gizlice içeri alınırdı.Babamın öyle çok otoriter bir insan olduğunu falan sanmayın.Çok az konuşan,işiyşe gücüyle meşgul bir insan olduğu için onun bir bakışı bile önemliydi bizim için.Belki de çocukluğumla ilgili hatırladığım evdeki tek huzursuzluk anısı kedi olduğu içindir ki,onları sadece gözümle seviyorum.Ama bu onların resimlerini yapmama engel olmuyor.Bu yıl nedense ayıcık resimleri yapmaya başladım ..Doğaya tutkum ve özlemim burada da ortaya çıkıyor,seviyorum ben hayvanları.

Posted by Picasa

27 Şubat 2010 Cumartesi

SELİN MELEK AKTAN'DAN ŞAMANIN DUY DEDİKLERİ



''RUHLARINIZI KORUYUN DEDİ ŞAMAN ''


Selin Melek Aktan

11 -30 MART-2010
MEKE sanat galerisinde
kişisel resim heykel sergisi

Toprak hava ve su

Besleyen büyüten yaşatandı

Sonsuzluğa açılan pencereden baktığımda

Önce onlar vardı

Sonra insanoğlu geldi

Dostluğu sevgiyi unuttu

Efendisi zannetti kendini dünyanın

Şimdi uzaklarda bir şaman

Rüzgarların sesini dinliyor

Yok ettiğiniz bir dünyada

Masum ruhları koruyun, diyor

Ben de Kızılderili ruhtum

Rüzgarın kızıydım bir zamanlar

Mesajlar yollayacağım bulutlarla

Fırtınalarla konuşacak

Paranın bir işe yaramadığın

Yeryüzündeki son nehir kuruduğunda

Son nefes tükendiğinde

Herkesin bir olduğunu fısıldayacağım

26 Ocak 2010 Salı

Selin Melek Aktan is in Doruk art galery



www.istanbulcityguide.com - art exhibition Selin MELEK AKTAN..
Is there enought place in Rainbow Temple?Selin Melek Aktan is an established and international artist from Istanbul Turkey. She exhibitited her works in Italy France,Switzerlend,Denmark,USA, ,Austria,Greece,Bulgaria,Polland.Some of her works in the museums in USA and Europa. Bogazkesen cad.No 21/aTophane.Istanbul

25 Ocak 2010 Pazartesi

Gökkuşağına bir tren kalktı o gün..

21 OCAK 2010,O gün Doruk sanat galerisinden gökkuşağına giden bir tren kalktı.Hava soğuktu ama dostlar o gün bir aradaydı...Upuzak yollardan gelen,yanımda olan,destekleyen sevgili arkadaşlarıma ve bize bu güzel ortamı hazırlayan Doruk sanat galerisi ailesine çok teşekkür ediyorum.Uzaklarda oturan ,mesajlarıyla yanımda olanlara da sevgilerimi yolluyorum.Hepinizin benle olduğunuzu bilmenin mutluluğunu yaşattınız bana..


Bu albümde size önce galerimizi ziyaret eden bir hayalet eşlik edip arkamdan dedikodu yapacak ve kendi gözüyle sergiyi anlatacak...Sonra ben ve misafirlerimiz katılacak bu yolculuğa..

1.bölüm..
http://www.facebook.com/home.php?#/album.php?aid=147120&id=24238552133

O Selin Melek Aktan demiş Magazinman..teşekkürler

Magazinmandeki   bu güzel yazısı için  Sayın Haluk Özçelik'e teşekkür ederim.




Sıcak bir haziran günü iş adamı bir baba ile ev hanımı bir annenin üçüncü ve en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi..


O sırada evlerinin karşısındaki camide Cuma ezanları okunduğu için babası ‘’kızım meleklerin yeryüzünde bol olduğu bir saatte dünyaya geldi’’dedi ve ona Melek ismini verdi.
Düş dünyası zengin bir çocuktu.

3 yaşındayken yüksek sesle elindeki gazeteden bir şeyler okuduğunu gören bir aile dostları annesine,şaşkınlıkla ‘’bu yaşta ,nasıl okuyabiliyor ‘’dediğinde genç kadın gülümseyerek, ’’hayır okuma bilmiyor,anlatıyor’’dedi.


Okuma yazma öğrendiği andan itibaren de kitaplar en yakın arkadaşı oldu. Geceleri uyumadan önce annesine büyüyünce fakir çocuklara nasıl yardım edeceğini anlatırdı. 12 yaşındayken babasını kaybetti. Ailesi çalışkan be başarılı bir öğrenci olduğu için ona doktorluğu çok yakıştırıyordu. Kazanamam zannettiği Tıp Fakültesini ilk tercih olarak yazdı ve Türkiye’de 50.olarak üniversite imtihanlarını kazandı. Oysaki o güzel sanatlarda okumak istiyordu.Üniversite 1.sınıfta evlendi. Kutsal bir mesleğe sahip olmakla, gönlünün ,istediği mesleği yapmak arasında ikilemler yaşayarak fakülteyi bitirdiğinde evliliği de bitmişti.











Henüz geç değil diyerek Londra’ya gitti ve moda tasarımı okudu. Ünlü Fransız modacı Christian Lacroux ile çalışmak için teklif aldı ama ülkesine dönmeyi tercih etti. Farklı kültürleri tanımak için dünyanın dört bir tarafına seyahat etti ve Asya,Avrupa,Afrika,Güney Amerika,ve Kuzey Amerika ‘da neredeyse görmediği ülke kalmadı. Daha sonrasında heykeltıraşlık, ressamlık,yurt dışında ardı ardına açılan sergilerle uluslar arası sanat piyasasında tanınan bir isim olmak ve ülkesini onurlandıracak





pek çok başarıya imza atmak geliyor..





Eserleri Salvador Dali’nin heykelleri ile birlikte sergilenen,uluslar arası showlarda en avangard sanatçı seçilen,tabloları Amerika ve Avrupa’da müzelere alınan bir sanatçı oluyor Selin Melek Aktan.





2007 yılında Aşk Selinde Uçuşan Melekler isimli bir şiir kitabı çıkarıyor ve gelirini ÇYDD ne bırakıyor. Bir sanat eleştirmeni onun için’’fenomen , yani eşi benzeri az görülen biri,anlatmak
zor tanımanız lazım’’demiş.Ne kadar doğru bir tarif. Sevgi dolu, ışıl ışıl, rengârenk. Özgür ve özgün bir isim. Ona rüzgarın kızı diyorlar.

Çünkü yaratıcılıkta sınır tanımıyor,kendini ifade edecek her sanat dalına el atıyor ve yaptığı her işte başarıyı en üst noktadan yakalıyor. Gazetecilik hayatım boyunca sanatçı olduğu iddiasında olan pek çok kişi ile tanıştım. Ama hiç birisi beni sitemizin köşe yazarı Selin Melek Aktan kadar şaşırtmadı. Nedir beni en çok etkileyen derseniz,bunca başarıya ve gün görmüşlüğüne rağmen hala muhafaza ettiği çocuk ruhu,güler yüzü ,nezaketi ,inanılmaz bir öz veriyle çalışması, sadece kendisinin değil tüm sanat dünyasının hak ettiği ilgiyi görmesi için verdiği mücadele.


Öyle saf bir enerji.Kötülüğe dair hiçbir şey bulaşmamış onun ruhuna.
Selin Melek Aktan ile beraber Eskişehir de yaptığı çalışmalar sırasında iki seyahatimiz oldu.

Onun bütün gün süren yorucu bir tempodan sonra bile ,gece yarılarına kadar oturarak gözlerinden uyku akmasına rağmen ,diğer sanatçılarla ilgili kendisinin hiç içinde olmadığı haberleri girmek için nasıl çalıştığını gördüm. Kimsenin dedikodusunu yapmaz,hatta yanında dedikodu yapıldığı zaman o masadan Kalkıp gider. Herkesin emeğine saygılıdır. Büyük küçük demez her insanı bir değer kabul eder. Başınız sıkıştığı anda yanınızda olacağını bildiğiniz bir insandır Selin .
Türkiye’de başarılı insanlar kıskanılır,ayakları kaydırılmaya çalışılır. Ama ben Selin Melek Aktan kadar sevilen bir sanatçı görmedim. O sevgisiyle insanlığı kucaklamış durumda. Işığını almış yürüyor ve etrafını aydınlatıyor. Karanlıktan,kötülükten , negatiflikten bunalmış herkes bu ışığa sahip çıkıyor. İyiliğe hasret kalmışız.
Bir tek insan hayatın içinde bir fark yaratır mı? Yaratırmış demek ki.

Yazdığı her yazı için binlerce teşekkür maili geliyor sitemize. Söylenemeyenleri söylüyor,dünyadan birikimlerini aktarıyor, yumuşak üslubuyla hep doğruları,iyi olan değerleri savunuyor. Mütevazılığı,şeffaflığı ,içtenliği ,doğallığı ,nahif duruşuyla ektiklerini biçiyor Selin .O dünyaya,dünyada ona kucak açtı. Uluslar arası pek çok başarıya imza atan ve yurt dışında yaptığı çalışmalarla, sergilerle Türkiye’nin gururu olan Selin,şimdi de eğitim projelerine el attı. Şarkı sözleri yazdı,onları besteledi ve bir single çıkardı. Tüm geliri eğitim projelerinde harcanmak üzere. İnsan ona bakınca hayata olan güvenini tazeliyor ve Türkiye’de hala iyi şeyler olabilir diyor.
Unutulan değerlere sahip çıkıyor O.
Farkıyla fark yaratıyor hayatımızda.
Teşekkürler Aktan.

9 Ocak 2010 Cumartesi

Selin Melek Aktan solo resim heykel sergisi Gökkuşağı tapınağında yer var mı?




Eserleri birçok uluslararası koleksiyon ve kataloglarda yer alan
Selin Melek Aktan’ın “Gökkuşağı Tapınağı’nda yer var mı?” Resim ve Heykel Sergisi 21 Ocak – 13 Şubat tarihleri arasında
DORUK SANATEVİ’inde..

Selin Melek Aktan yıllardır yurt dışında sürdürdüğü sergiler serisine, aynı hızla Türkiye’de devam ediyor:

Türkiye’deki 4. kişisel sergisini Doruk Sanatevi’nde gerçekleştirecek olan sanatçı, bugüne kadar eserlerini çeşitli defalar Yunanistan, Bulgaristan, İsviçre, İtalya Fransa, Avusturya, Danimarka, Polonya, Mısır, Amerika’da ise NewYork, Miami ve LosAngeles eyaletlerinde sergilemişti. 2004 yılında Zurich Art Show’un en avangard sanatçısı seçilen Aktan’ın , 2007 yılında ise Viyana’da eserleri Salvador Dali’nin heykelleri ile birlikte sergilenmişti. 2009 Şubat ayında 2 eseri Museum of the Americas’ın daimi koleksiyonuna alınan Selin Melek Aktan aynı yıl İtalya’da .dünyadan 103sanatçının davet edildiği insan hakları sergisine katıldı. Çocuk haklarını savunduğu “savaşta çocuk’’ isimli eseriyle İtalya’daki Caserta Müzesi koleksiyonuna giren ilk Türk sanatçımız oldu. Eser hakkındaki sözleri ise Amerika’daki Surfax sistemi tarafından dünyanın dikkat çeken en iyi makaleleri arasına seçildi. Çocuklarımız evrenin bize gönderdiği hediyelerdir.Onlar saf bir enerjidirler ve dünyaya masum gözlerle bakarlar .Lütfen olnların bu güzel dünyalarını seks tacizleri,savaşlar,silahlar,şiddet ile kirletmeyelim.Bazı çocuklar da ne yazık ki açlıktan ölmekteler.Biz bütün bu medeniyete,yüksek teknolojiye ve eğitime onları kirletmek için sahip olmadık. Eserimi dünyada yeterli beslenme,eğitim tedavi olanaklarına sahip olamayan ve savaşlar yüzünden acı çeken çocuklara adıyorum.

Doruk Sanatevi’nde 21 Ocak’ta başlayacak olan sergisinde; gökkuşağı tapınağından içeriye adım atarken ruhuna denk düşen renklerin ışıklarını tuvalde formlara dönüştüren Selin Melek Aktan, düşlediği bir diyarın kapılarını aralar. Aktan’a göre, orada hala herkese yer vardır:
Anadolu topraklarının kokusunu, renklerini ve gizemini, geleneksel toplulukların kültürlerini gözleyen, hisseden ve resim diline tutkuyla taşıyan Aktan aynı zamanda ele aldığı konuları çağımız koşulları içine konumlandırarak kendi eleştirel yaklaşımını da vurgular:
Baş kaldırışlarım var bu dünyaya
Renklerim çılgınca masum,
Figürlerim inadına mutludur benim gökkuşağı tapınağımda.
Dünyadaki tüm haksızlıklar ,çirkinlikler ve kötülüklerle savaşmak için yarattım onları.
O tapınakta kimse kimseyi incitmez,biri birine yalan söylemez.
Din dil ırk farkı gözetmeden herkese kucak açan perilerin ülkesidir orası....
Masumiyetin gölgelere yenik düşmediği yerlerde insanlar ışık ışık,aşklar alev alevdir.
Küçük bir çocukken hepimiz sürekli o tapınakta yaşıyorduk.
Sonra kurtlarla koşmaya başlayıp yolumuzu kaybettik.
Şimdilerde kod adım simli pembe olsa da,
Tapınağımı geri istiyorum ben..
Ve biliyorum ki orada hala herkese yer var .


Selin Melek Aktan’ın Türkiye’deki 4. kişisel sergisi olan “Gökkuşağı Tapınağı’nda yer var mı?” adlı resim ve heykel sergisinin açılışı 21 Ocak Perşembe günü saat 17:00’de. Doruk Sanatevi’nde, 13 Şubat’a kadar devam edecek olan sergi Pazar günleri hariç 11:00-18:00 saatleri arasında izlenmeye açık olacak.
“Gökkuşağı Tapınağı’nda yer var mı?”
Melek Selin Aktan Resim ve Heykel Sergisi
Doruk Sanatevi, Boğazkesen Cd. No: 21/A Tophane İstanbul,
 T: 0212 252 05 35
Bilgi İçin:
Handan Terzioğlu, 0 532 626 63 35, handan@marjinart.com
Marjinart Plastik Sanatlar İletişim Ajansı, 0212 251 16 22, info@marjinart.com

.

Rüzgarın Melek kızı

Sozcumagazin genel yayın müdürü Haluk Ozcelik'in 8 ocak 2010 daki köşe yazısının konusu Selin Melek Aktan. .
O Selin Melek Aktan
Sıcak bir haziran günü iş adamı bir baba ile ev hanımı bir annenin üçüncü ve en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi..

O sırada evlerinin karşısındaki camide Cuma ezanları okunduğu için babası ‘’kızım meleklerin yeryüzünde bol olduğu bir saatte dünyaya geldi’’dedi ve ona Melek ismini verdi.
Düş dünyası zengin bir çocuktu.
3 yaşındayken yüksek sesle elindeki gazeteden bir şeyler okuduğunu gören bir aile dostları annesine,şaşkınlıkla ‘’bu yaşta ,nasıl okuyabiliyor ‘’dediğinde genç kadın gülümseyerek, ’’hayır okuma bilmiyor,anlatıyor’’dedi.
Okuma yazma öğrendiği andan itibaren de kitaplar en yakın arkadaşı oldu. Geceleri uyumadan önce annesine büyüyünce fakir çocuklara nasıl yardım edeceğini anlatırdı. 12 yaşındayken babasını kaybetti. Ailesi çalışkan be başarılı bir öğrenci olduğu için ona doktorluğu çok yakıştırıyordu. Kazanamam zannettiği Tıp Fakültesini ilk tercih olarak yazdı ve Türkiye’de 50.olarak üniversite imtihanlarını kazandı. Oysaki o güzel sanatlarda okumak istiyordu.Üniversite 1.sınıfta evlendi. Kutsal bir mesleğe sahip olmakla,gönlünün istediği mesleği yapmak arasında ikilemler yaşayarak fakülteyi bitirdiğinde evliliği de bitmişti.
Henüz geç değil diyerek Londra’ya gitti ve moda tasarımı okudu.
Ünlü Fransız modacı Christian Lacroux ile çalışmak için teklif aldı ama ülkesine dönmeyi tercih etti.

Farklı kültürleri tanımak için dünyanın dört bir tarafına seyahat etti ve Asya,Avrupa,Afrika,Güney Amerika,ve Kuzey Amerika ‘da neredeyse görmediği ülke kalmadı.

Daha sonrasında heykeltıraşlık, ressamlık,yurt dışında ardı ardına açılan sergilerle uluslar arası sanat piyasasında tanınan bir isim olmak ve ülkesini onurlandıracak pek çok başarıya imza atmak geliyor..
Eserleri Salvador Dali’nin heykelleri ile birlikte sergilenen,uluslar arası showlarda en avangard sanatçı seçilen,tabloları Amerika ve Avrupa’da müzelere alınan bir sanatçı oluyor Selin Melek Aktan.
2007 yılında Aşk Selinde Uçuşan Melekler isimli bir şiir kitabı çıkarıyor ve gelirini ÇYDD ne bırakıyor. Bir sanat eleştirmeni onun için’’fenomen , yani eşi benzeri az görülen biri,anlatmak zor tanımanız lazım’’demiş.
Ne kadar doğru bir tarif.
Sevgi dolu, ışıl ışıl, rengârenk.
Özgür ve özgün bir isim.
Ona rüzgarın kızı diyorlar.

Çünkü yaratıcılıkta sınır tanımıyor,kendini ifade edecek her sanat dalına el atıyor ve yaptığı her işte başarıyı en üst noktadan yakalıyor. Gazetecilik hayatım boyunca sanatçı olduğu iddiasında olan pek çok kişi ile tanıştım.
Ama hiç birisi beni sitemizin köşe yazarı Selin Melek Aktan kadar şaşırtmadı.
Nedir beni en çok etkileyen derseniz,bunca başarıya ve gün görmüşlüğüne rağmen hala muhafaza ettiği çocuk ruhu,güler yüzü ,nezaketi ,inanılmaz bir öz veriyle çalışması, sadece kendisinin değil tüm sanat dünyasının hak ettiği ilgiyi görmesi için verdiği mücadele.
Öyle saf bir enerji.Kötülüğe dair hiçbir şey bulaşmamış onun ruhuna.
Selin Melek Aktan ile beraber Eskişehir de yaptığı çalışmalar sırasında iki seyahatimiz oldu.
Onun bütün gün süren yorucu bir tempodan sonra bile ,gece yarılarına kadar oturarak gözlerinden uyku akmasına rağmen ,diğer sanatçılarla ilgili kendisinin hiç içinde olmadığı haberleri girmek için nasıl çalıştığını gördüm.
Kimsenin dedikodusunu yapmaz,hatta yanında dedikodu yapıldığı zaman o masadan kalkıp gider.
Herkesin emeğine saygılıdır.
Büyük küçük demez her insanı bir değer kabul eder. Başınız sıkıştığı anda yanınızda olacağını bildiğiniz bir insandır Selin.
Türkiye’de başarılı insanlar kıskanılır,ayakları kaydırılmaya çalışılır.
Ama ben Selin Melek Aktan kadar sevilen bir sanatçı görmedim.
O sevgisiyle insanlığı kucaklamış durumda.
Işığını almış yürüyor ve etrafını aydınlatıyor. Karanlıktan,kötülükten , negatiflikten bunalmış herkes bu ışığa sahip çıkıyor. İyiliğe hasret kalmışız.
Bir tek insan hayatın içinde bir fark yaratır mı? Yaratırmış demek ki.
Yazdığı her yazı için binlerce teşekkür maili geliyor sitemize.
Söylenemeyenleri söylüyor,dünyadan birikimlerini aktarıyor, yumuşak üslubuyla hep doğruları,iyi olan değerleri savunuyor. Mütevazılığı,şeffaflığı ,içtenliği ,doğallığı ,nahifduruşuyla ektiklerini biçiyor Selin .
O dünyaya,dünyada ona kucak açtı.
Uluslar arası pek çok başarıya imza atan ve yurt dışında yaptığı çalışmalarla, sergilerle Türkiye’nin gururu olan Selin,şimdi de eğitim projelerine el attı.
Şarkı sözleri yazdı,onları besteledi ve bir single çıkardı. Tüm geliri eğitim projelerinde harcanmak üzere.
İnsan ona bakınca hayata olan güvenini tazeliyor ve Türkiye’de hala iyi şeyler olabilir diyor.Unutulan değerlere sahip çıkıyor O.
Farkıyla fark yaratıyor hayatımızda.
Teşekkürler Aktan.